OKUR OLMAK İÇİN YAZMAK
~~~Yaşanmış, gönülde izi kalmış bir acıdır sizi yazmaya yönelten,soluk soluğa bir istek. Yazdınız mi iki acıyı birden yaşarsınız:Gecmistekini bir türlü yazida yasatamamak, ama duyumsamak, boyuna araliksiz duyumsamak… Duyumsadiginiz sozcuklerinizde eriyip gitmektedir. Sozcukleriniz yetersizdir. Ve dile getirdikleriniz zaten eriyip gitmiştir.~~~
1.baskısı Mart 2004 ‘te yapılmış Selim Ileri’ ye ait “Yarın Yapayalniz” adlı kitaptan alıntı bu cümleler.
Malumunuz hız cağındayız. Hızla yemek yiyip doymak,hızla bilgiye ulaşmak, hızla mesafeler kaydetmek cağında… Hıza alışmış düşünce sistemine sahip bizlerin okuma alışkanlığı kazanması, okuma eyleminden zevk alması,zira alışkanlık kazanmak için zevk ya da zorunluluk gibi itici güç olmalıdır, uyarıcıların yağdığı bu cağda oldukça zor olsa gerek. Bir de bunların yanına hiç susmayan iç sesimizi eklersek. Bir kitabı okumaya başlayınca ” o bana söyle demişti, boyle bakmıştı, gelecek ayki kredi kartını nasıl ödeyeceğim, maaşımın 4te 1i olan o ayakkabıyı kaç takside boldursem?” tarzı sözlerle beynimize hücum eden iç sesi de eklenince zaten yavaşlık, dinginlik ve güven ortamı isteyen okuma eylemi bir kaç sayfa ile sona eriyor.
Peki ne yapalım?
Işte yazarın ic dünyamızdaki tesirlerini harika bir şekilde ifade ettiği “yazma” eylemi ; tamamlayamadığımız olayları ya da bilgileri organize ederek tamamlamaya, durumlar değişmiyorsa mevcut durumu hazmedip yeni çıkar yollar bulabilmeye , sadece vicdanımızı dinleyerek tarafsız kararlar alabilmeye vesile olabilir.
Geçmişi kabule geçip bugünü daha üretken ve çözüm odaklı yaşamayı mi tercih edelim yoksa senelerce farklı insanlarla aynı olayları yaşayıp yaşayıp her bir insana ah edip her bize verilen yeni gün enerjisinin bir kısmını geçmişe, bir kısmını gelecek endişelere, azıcık bir kısmını da bu güne mi taksim edelim? Hangisi uzun zamanda daha karlı olur ?